23 Kasım 2017 Perşembe
Öğretmenler Günü
Helöööööööö :) Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü. Farkındalığımız yine tavan yaptı. Emek diyorlar, öğretmen diyorlar, iyi ki varsınız diyorlar. Ben de bir öğretmenim. Birkaç saat önce bir arkadaşım paylaşım yapmış;
ÖĞRETMENLİĞİ YAŞAYAN HAK ETMEYEN VE HAK YİYENLER SADECE 5 AY YAŞADIĞIM İŞSİZLİK SÜRECİNİ Bİ ÖMÜR YAŞAMANIZ DİLEĞİYLE !...
Bunu bir öğretmen yazdı. İçerdiği anlatım bozukluklarını ve imla hatalarını bir kusmuk çatısı altında topluyorum. Başka kusmuk yanı ise içerdiği kindarlık. Kendisinin de belirttiği gibi sadece 5 ay işsiz kalmış. Şu an işini yapan, mezun olur olmaz hasbelkader atanmış öğretmenlerin ekmeğine göz diken bir iğrençtir kendisi. Emekçi olmak bu mu ya? Çalışıyorsun, ekmeğine baksana sen dingil diyip çirkinleşmeyeceğim tabii. Ama gerçekten yüreğim donuyor zihniyetlerin karşısında. Bu insan yıllarca küçük insanları zehirleyecek farkında mısınız? HERKES öğretmen olabiliyor ya HERKES, eğitim fakültesine girmeniz yeterli. Bu bölümü okuyanın psikolojisi nasıl, ilerde öğrenci dövecek mi, öğrencileriyle anlaşabilecek mi bunları sorgulamak lazım.
Bence bir öğretmenin sosyal becerileri gelişmiş olmalı. Çünkü öğretmek gerçekten çok zor değil. Önemli olan o çocuklara ders dışında ne verdiğimiz. Eğitimin-öğretmenin amaçları arasında iyi bir vatandaş, düşünen-araştıran-merak duyan bireyler yetiştirmek diye bir sürü madde var. Kaçını uygulayabiliyorsunuz? Önemli olan beşin küpünü tık diye söyleyebilen bir öğrenci yetiştirmek değil, bu durum hakkında ne düşünüyorsun diye sorduğunda konu hakkında bir düşüncesi olan ve patır patır kendini ifade edebilen bir birey yetiştirmektir.
Üniversitedeyken herkes bana senden öğretmen olmaz yeaaa diyordu. Nedenmiş ? Çocukla çocuk olabiliyorum, her şeye burnumu sokmaya çalışıyorum, neyden ne öğrenirsem kar diye bakıyorum ve özgür olmak için hayaller kuruyorum diye mi? Nasıl insan olunur diye kendimce bir fikrim olduğu için mi? Farklıyım diye mi? Nasıl da oldum ama, yalnız baya iyi öğretmen oldum, o değil de çok iyi öğretmen oldum ha. Geçen sene ders verme şerefine nail olduğum öğrencilerim hala arada yazıp iyi ki varsınız derler. Yolda gördüklerinde koşup sarılırlar. Tiksinerek okumuştum ama şimdi iyi ki öğretmenim diyorum. Bu da değerli arkadaşlarım size kappak olsun ve 24 Kasım Öğretmenler Gününüz kutlu olsun!
Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır! Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk
Seni saygıyla anıyorum Ata'm.
Fesfuscum
Die
16 Kasım 2017 Perşembe
Milgram Deneyi ve Toplum
Yazıma Milgram Deneyi'ni kısaca anlatarak başlamak istiyorum. Bu deneyde otoriteye karşı itaat sorgulanmış ve insanların otorite karşısında ne kadar ileri gidebileceği araştırılmıştır. Deneye gelecek olursak;
deneklere öğretmen ve öğrenci olarak iki gruba ayrılacakları,
öğretmenlerin öğrencilere soru sorması gerektiği ve
öğrencinin doğruyu bilemediği takdirde öğretmenin öğrenciye elektrik şoku vermesi gerektiği söylenir. Denekler odaya yerleştirilir. Öğretmen soruları sırayla sorar. Öğrencinin bilemediği her soru için öğrenciye elektrik şoku verilmektedir . Bilinmeyen soru sayısı arttıkça elektrik şoku da arttırılır. Yan odadan çığlıklar gelirken deneye katılan öğretmen adlı denekler elektrik şokunu vermeye devam eder. Buraya kadar her şey tamam. Deneklerin bilmediği durum ise şu; aslında öğrenci deney grubu yoktur. Yani yan odadan gelen çığlıklar tamamen düzmecedir. Deneyi yarıda kesmek isteyenler olsa da gözlemci devam edin dediği için çığlıkların şiddeti artmasına rağmen denekler deneye devam eder. Çığlıklar kesilir ama denekler buna rağmen elektrik akım şiddetini arttırarak şok verirler.
Deneyi deşecek olursak; deneklerin hiçbirinin psikolojik rahatsızlığı yoktu. Her yaştan, her meslek grubundan insan vardı. Peki bu insanlar yap emri karşısında nasıl vahşileşebildiler? Evet vazgeçmek isteyenler olur ama devam edin denilince deneye devam edilir.
Peki bu deneyin hayattaki yeri nedir? Benim fikrime göre, hayattaki otorite; aile-devlet-çevredir. Deneydeki öğretmen de öğrenci de biziz. Ve bir çocuk olarak başladığımız bu deneyin ileriki aşamasında da otorite biz olacağız. İtaatkar bir insanın yapabilecekleri çok korkunç iken milyonlarca itaatkarın bir araya gelmesi hayal edilemeyecek derecede korkunçtur. Şiddeti arttır denildiğinde arttırmaktan başka neyi biliyoruz? Boyun eğme isteğimizin kırbaçlanarak, onlara dönüşmemiz, bir şok verişimize bakar.
Durdurun deneyi inecek var!
Fesfuscum
To
15 Kasım 2017 Çarşamba
Polyanna Bir Kahpe Miydi?
İsyankar bir günün akşam üzerindeyim. İsyanım beni zora sokan her bir durumu karşıma getiren evrene, elbette.
Son bir kaç ay yine zorlu geçti. Ama bundan daha öncesi de vardı. Hiçbir zaman aile-arkadaş ilişkilerim mükemmel olmadı. Hiçbir zaman çokluklarım yoktu. Çok gezemedim, çok gidemedim, çok eğlenemedim. Bir noktada bir şeyler yolunda gidecek diye de bekledim hep. Lakin hayatın ağzıma lokma vermesiyle, neden yuttun diye boğazıma yapışması bir oldu. Bu döngünün içinde -çamaşır makinesinde dönüp duran bir çamaşır gibi- dolanıyorum.
Aklıma çok sevdiğim bir adamın cümleleri geldi. Şöyle;
Elbette hani bardağı taşıran damlalar oluyor. Ama taşan bir bardakta birkaç damlayı sorumlu tutmak, o taşmayı tamamen onlara bağlamak çok doğru gelmiyor bana.
Kısacası hayat dediğimiz bu doğum-ölüm arasındaki süreçte "yeni bir deftere" geçmek diye bir olgunun imkansızlığını bu cümleler ortaya serebilir. Süreci sıfırlamak nasıl mümkün olabilir? Kafanızı bir yere vursanız ve belleğinizde sorunlar oluşsa, hafıza kaybı yaşasanız bile bedeninizin belleği nasıl sıfırlanacak? Her bir deneyim hücrelerinizde bir iz bırakır. Yorucu bir gün geçirirsiniz başınız ağrır.Stres altındasınızdır saçlarınız beyazlar, bağırsaklarınız hastalanır. Mide kanamaları, kanserler, kalp krizleri size zembille inmez. Vücudunuza ne verirseniz hastalık olarak patlak verir. Yani akıl unutur beden unutmaz.
Toparlamam gerekirse, bilincindeyim. Yıpranıyor olduğumun ve yıpranacağımın bilincindeyim. Bu nedenle güçlüyüm çünkü şaşırmıyorum. Olumlu düşünüp düşeceğime, her daim olumsuzunu düşünüp tökezlemeyi tercih ederim.
-HAYIIIIIIR böyle yapmamalısın. Olumlu düşün evrene pozitif mesaj yolla ivivivivi-
Lütfen size bunlarla gelenlerin ense köküne vurun ve yolunuza devam edin.
Sizleri öpüyorum saygılar saygılar.
Fesfuscum
Want
14 Kasım 2017 Salı
Ouroboros Nedir ve Nalaka ?
Ouroboros Latince'deki oruburos kelimesinden gelir ve kuyruğunu yiyen anlamı taşır. Peki bu bilgi bizi doyurdu mu? Hayır. Şimdi Fesfusca size birazcık açayım.
Kendi kuyruğunu yiyen bir yılanı gözümüzde canlandıracak olursak ; yılan, kendiyle karnını doyurup canlılığını devam ettirirken aynı zamanda kendi yok oluşunu gerçekleştirmektedir. Doyar dolayısıyla yaşar, eksilir dolayısıyla ölüme yaklaşır. Sonsuz bir döngü içerisinde kendi yok oluşunu yenmektedir.
Buraya kadar her şey kafamda çok netti. Peki bilinçaltım neden kendimi bu efsanevi yaratıkla bağdaştırdı ve bu blogta neden koskocaman yer kapladı? Bir çözümleme yapacak olursam sanırım kendimi yenme-tüketme döngüsündeyim. Kendime kattığım her bir şeyle kendi çöküşümü hazırlamaktayım. Bunu da zaman zaman sizlerle paylaşmaya karar verdim. İyi bir yazar değilim ama samimiyim. Kendi içimde tutarlı değilim o yüzden bir bütünlük beklemeyin. Parçalanır dağılırım ve hangi parça size uyarsa alabilirsiniz. O zaman HAYYYIIIIIRLI OLSUUUUUUAAN blogum.
Fesfuscum
I
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
MODERNİZE SÜPER EGO
Tertemiz bir çocuğu, sahip olduğunuzu sandığınız bir modernize ahlaksızlığın içinde beslediğinizde ona iyilik etmiş olur musun...
-
Ouroboros Latince'deki oruburos kelimesinden gelir ve kuyruğunu yiyen anlamı taşır. Peki bu bilgi bizi doyurdu mu? Ha...